29 Eylül 2008 Pazartesi

20 Eylül 2008 Cumartesi

mektup


günlerdir dinliyorum seni. ve hatta bazen seyrediyorum. yo yo tv de değil. fotoğraflarını seyrediyorum. gençken çok gençken 15 li yaşlarımda iken bir tek senin foton vardı duvarımda, siyah -beyaz ve özgürlükle ilgili bişey -şimdi hatırlayamıyorum-yazıyordu üzerinde el yazınla. o zamanlarda çok seyrederdim seni. belkide çok benzetirlerdi beni sana ondan. şimdi çok iyi birkaç fotoğrafını gördüm yine süper iyiler. sen nasıl bakacağını bilen nadir kadınlardansın biliyorum. sonra burayı okudum -ki can dündara hayranlığımda bir başkadır- seni daha çok sevdim. belkide okurken en çok sevdim bilmiyorum.

18 Eylül 2008 Perşembe

buz-tuz-gibi

geçenlerde gelen bir maildir bu, hiç beklemediğim birinden beklemediğim şekilde.
garip.


Buz Gibi

Aşk iyidir bak
Duyumunu arttırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Tıraş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı
İspinoz düşünür müydü?
Deli olan kaşınır mıydı?

Kolların upuzun Walt Whitman'ı okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar, amanın o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak

Kızıp duracaksın üstünde başına konan tozla
Televizyondaki işe
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden

Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın.

Edip Cansever

11 Eylül 2008 Perşembe

bu nasıl öğretici!

bugün ağlamaktan gözlerim davul gibi şişti ve burnumu silmekten burnum yara oldu. iyo'nun okuluna gittim bugün. iyo'nun sürekli problem yaşadığı türkçe öğretmeniyle görüşmeye. ama ondan önce müdür yardımcısının yanına gittim ve onunla konuştum. kadın önce ben konuşayım dedi. mevzu şu ki; adam iyo'ya bir önce ki gün, ben böyleyim beni bütün yıl böyle çekmek zorundasın, ha yok çekmek istemessen başka bir okula gidebilirsin bende gitmene yardımcı olurum diyor. ve bunu bütün sınıfın içinde yapıyor. onun öncesinde geçen sene yaşadığımız bir sürü sıkıntılar var o ayrı. yine okul bitimine yakın gidip görüşmüştüm ve tatlıya bağlanmıştı diye düşünürken sen daha dakka bir böyle bir tutum sergile. ne mantıktır ya. hocam "ne olursa olsun karşınızdaki bir çocuk desemde" yok garip bir takıntısı var adamın. iyo nun konuşan ve düşünen bir çocuk olması onu rahatsız ediyor. bi de bana bugün kızınızın sıkıntıları var. sevgiye, şefkate ihtiyacı var ve bunuda benden bekliyor gibi abuk sabuk laflar etmesin mi. adamın boğazına dalıyordum az daha zor tutdular. hayır normalde bu kadar sinirli davranmam, ilaçı bırakmaya çalışıyorum o yüzden de agrasif ve aşırı duygusalım. "sen kimsin dedim ya" hadi kendimden geçtim benim kızımın sana gelinceye kadar bu sevgiyi ve şefkati isteyebilecek bir dünya insan var etrafında, . yani bunu da bırakın bir tarafa senin bir çocuğa sevgi gösterme yöntemin bumudur" diyerekten bir bağırdım hocaya. adam zati okulda mimli her yıl bi-iki veliyle böyle boğaz boğaza geliyormuş. bana bak dedim ben kızımı bu okuldan alırım ama senin ipini de pazara çıkarırım haberin olsun. sen de bu şehirden gitmek zorunda kalırsın dedim. dedim ama elim ayağım boşaldı sinirden yerimde duramıyorum. ağlamak istiyorum ama karşısında ağlamamam lazım. velhasıl bu dersim var deyip çıktı. bende diğer hocalarla konuştum biraz. iyo nun en başarısız olduğu ders matematik. matematik öğretmeni bu olanları duymuş, yanıma geldi ve adamcağız bana şöyle dedi. "siz bu adamla uğraşamazsınız, iyo öyle kıymetli bir öğrenci ki bırakın iyo nun veliliğini ben yapayım" tabi benim göz pınarları artık dayanamadı. ben şor şor başladım ağlamaya. kimse beni durduramıyo. ama nasıl ağlıyorum gözden akan deniz-derya. içimi çeke çeke, hüngür hüngür. kendimi durduramıyorum. sonra buket abla aradı o esnada ben telefonda konuşamıyorum tabi. bunlar atlayıp geldiler. okulun içi hep bi karıştı. bu iş bakana kadar gider, siz okulunuzun düşeceği durumu düşünün diyerekten çıktık okuldan ama. ben akşama kadar ağlamaya devam ettim tabi.
şimdi hal böyleyken iyo artık o sınıfta-bu arada sınıf okulun ve aydının en başarılı sınıfı- olmalı mıdır? başka bir şubeye mi yada okula mı gitmelidir karar veremedim. ama verdiğim bir karar var ki adamın işi-mecazi anlamda değil-ni bitiricem.

7 Eylül 2008 Pazar

20'lik diş-i- .....

evet otuzlu yaşlarda 20 lere ait pek bişey hatırlamak istemiyor insan. hani daha hızlı yürürdüm, koşardım, daha seksiydim, falan gibi şeyler. ama sen her ne kadar hatırlamak istemesende hayat bi şekilde sana hatırlatıyor işte. yok bu çok dramatik bir cümle oldu. olmadı. neyse ne 20 lik dişimin bi kısmı çıktı diğer kalan kısmı ise çıkabilmek için çaba gösteriyor; lakin faydasız. sol yanağım davul gibi şişti. çenem ağrıyor ve yemek yiyemiyorum. olmaz ki ya tamda böyle güzel güzel pastalar, böğrekler, kekler, yemekler yaparken ve afiyetlen yerken dişimin yaptığı hiç hoş değil. ne güzel keyifle aldığım kilolarıda hiç istemesemde :P vermek zorunda kalacağım.
yıllar önce alltaki iki 20 lik dişi ameliyatla aldırmak zorunda kalmıştım. o çok daha eziyetliydi. çünküüü bir hafta arayla merhaba demişlerdi. sağ altta 3 dikiş, sol altta 5 dikişli bir ameliyat olmuştu bu. şimdi sol üste ne kadar dikiş atacaklar allah bilir. pazartesi doktora gidicem. bakalım ne diyecek. ameliyat tarihini ne zamana verecek. ay benimkiside kedi bilmem neyini görmüş yaram var demiş ya o hesap oldu ama biraz. ne yapayım. çok ağrıyoooo ve konuşamıyorum. offff yemek yiyemiyorum.

5 Eylül 2008 Cuma

kek yaptım!



ama daha tadına bakmadım. belki yıllar yıllar yıllardır kek yapmadım. uzun zamandır ilk denemem. bakalım tadı beğenilecekmi. ayyy çok heyecanlandım. :))

4 Eylül 2008 Perşembe

özgürsün!



ama sen hep özgürdün!!

2 Eylül 2008 Salı

ohhh bonibon!!



hani yerini doldurmazlar ama, ben azla yetinmesini bilirim, açgözlü bir kadın değilim biliyorsun. :))