25 Aralık 2008 Perşembe

hüzünüz

kendimi böyle hissettiğim günleri sevmiyorum. her an kötü bir haber alacakmışım hissi yiyip bitiriyor beni. hüzünlü oluyorum, aslında hüznü seviyorum ama bu hisle birleşince hiç hoş olmuyor. ve hüzün deyince sevdiğim bir şiir geliyor aklıma,

Hüzünsün

Sen hüzünsün tenimde 
Hüzün bahçemizin en bilindik çiçeğiydi 
Hüzün ektik, acı kokladık yıllarca 
Sonbaharda doğmuş anne babanın 
Yağmur çocuklarıyız biz 
Ondandır her ayrılığa 
Hüngür hüngür ağlamamız...

C.Y.

 

19 Aralık 2008 Cuma

fazlalık


östrojen var. talep eden arkadaşlara nakliye ücretini karşılamaları koşuluyla gönderebilirim.
hoş sevgili ece bu östrojenle çiçek gibi açılma yöntemleri öğretmeye çalışıyor bana ama. yok ben paylaşmak istiyorum, fazlalıklarımı dağıtmak, ihtiyacı olan insanlara faydalı olmak istiyorum.  
doktor koşuşturmalarının sonucunda bişeyimin olmadığı ortaya çıktı ve hep beraber çok sevindik. ama kistlerimin takibe ihtiyacı varmış, takip edeceğiz.
korku dolu, 2 hafta sona erdi. herşeyin başı sağlık boşa dememişler. ama bu 2 hafta boyunca gördüğüm kötü kötü rüyalar ve kurduğum acayip komplike hayaller bitti.   
şimdi tekrar yeni projelere ve işlere kafamızı verelim ve para kazanalım değil mi ama! herşeyin başı sağlık ama şunu da gördük ki paran yoksa sağlığın için hiçbir şey yapamıyorsun. önceden ne iyiymiş. burnum aksa doktor elinin altında oh ne alaymış, ne önemli bir nimetmiş meğer. şimdi cafede de bisürü dr müşterimiz var ama, ben sana ücretsiz makarna vereyim sende benim memelerime bak diyemiyorsun tabi :P 


15 Aralık 2008 Pazartesi

14 Aralık 2008 Pazar

haydi

siz sizi oynayın. ben beni bozayım. nasıl olsa adım çıkmış dokuza, inmez .... peh!

7 Aralık 2008 Pazar

33 yıl

önce, yine bir pazar sabahı saat sekizbuçukta dünyaya gelmişim. canım annem-babam bu sabah 8.30 da beni arayarak iyiki doğmuşsun ve iyiki senin gibi bir evladımız var diyerek beni öyle mutlu ettilerki. ve annem küçükken defalarca anlattırdığım doğum sancısını ve enteresan gelişen doğum anını -bu arada ben evde doğmuşum- öyle güzel anlattıki ve bu yaşımda bana bu hikayeyi tekrar dinlemek öyle güzel bir hediye olduki.
çok keyifliydi.

6 Aralık 2008 Cumartesi

hayır hayır

yaradılışıma aykırı hareket etmeyeceğim. kimse zorlayamaz beni. ece lütfen dinle beni. "çok medeni" değilim ben, sadece anlamak istiyorum. hayır hayır bu medeni olma cabası değil, böyleyim ben seviyorum duygularıma ve insanlarıma sahip çıkmayı. hayır hayır benden eksilmiyor merak etme ece. çoğalıyorum ben. medeniyet tek dişi kalmış canavar değil ece. ben medeni olayım, öyle görüneyim gibi kaygılar taşımıyorum ece. beni anla ece. benim anlayan insanlara ihtiyacım var ece. ben anlayan olmak istiyorum. beni anla ne olur ece.
rüyalarımı anlatayım mı sana ece.

4 Aralık 2008 Perşembe

yorulmuşum

dinlendirin lütfen.

29 Kasım 2008 Cumartesi

yola çıktım,



sonra yürüdüm. sonra koştum. sonra soluklandım. sonra seni sevdim. sonra dinledim. sonra anlayamadım. sonra sarsıldım. sonra durdum. sonra baktım. sonra kalakaldım. sonra dilsiz oldum. sonra sağır oldum. sonra kör oldum. sonra ağladım. sonra uyudum. sonra uyandım. sonra bekledim. sonra anladım. sonra yalvardım. sonra kendime üzüldüm. sonra temizlendim. sonra kendime güldüm. sonra seni seveni sevdim. sonra yolu sevdim.
yola çıktım,
...

12 Kasım 2008 Çarşamba

café

eveett işte cafemizin 1.girişi, bu bölüm yemek yeme bölümü olacak.



bu 2.giriş yani, henüz tam olarak bitmeyen cafe bölümümüz





bunlarda 1. kısım içerden





vee 2.kısım fotoları






beğendiniz mi?

9 Kasım 2008 Pazar

pasta pasta söyle bana....

işte pazar gününün karı- tabi burda sevgili a'nın üzerinde zarif bir inceltme işareti olmalı ama- efendim. izmirden gelen sevgili pasta hocamızın bugün bize öğrettiği nadide yaşpastalarımız. ben 2 adet pasta yaptım. bir tanasi karamelli yaşpasta,



başta bayaa eziyetli olacağını düşünmüştüm ama baktım kolay oluyo, heyyt kim tutar beni hemen peşinden espressolu yaşpasta geldi.



pastamız pantispanyasından, şantisine, içindeki krokanından ganajına ve hatta üzerindeki süse kadar sevi imalatıdır. ben bile kendime şaştım o ayrı tabi. yarın meyveli yaşpasta yapacağım. bakalım onlar nasıl çıkacak. bide yarın cheesecake yapmayı öğreneceğiz. hani ne oldum demiyeceksin sözü varya, bide büyük konuşma vardı. şimdi bunların ikisi de bana çok uyuyo. kim tahmin edebilirdiki sevi mutfak kuşu olacak. ama arkadaşlarım şunu iyi bilir eğer bu bir işse sevi en iyisini yapar! :))

7 Kasım 2008 Cuma

bütün gün


sokaklardaydım. bütün gün bunu dinledim.

6 Kasım 2008 Perşembe

dizi dizi


diziler..
pufff şu annem dizisini seyretmek istemiyorum. ama seyretmektende kendimi alamıyorum.

31 Ekim 2008 Cuma

teyzesi


yarın ankarada olacak. onun mis gibi kokusunu içine çekecek. bütün iyilikleri, güzellikleri onun için dileyecek...

12 Ekim 2008 Pazar

ohhh pazar!

çok uzun zamandır diğer günlerimin pazardan pek bi farkı yoktu. taki geçirdiğim bu son 2 haftaya kadar. 2 haftadır yine sabahları saat 8 de uyandım duş aldım ve işime gittim. henüz işlemeyen işime. ama olsun yavaş yavaş tekrar o terbiyeyi vermem gerek kendime. hem ustalarla uğraşmak, temizlik yapmak da gayet stres atıcı oluyor. inşallah 2 haftaya kadarda cafem iş yapmaya başlayacak. bugün pazar belkide çok kısa bir süre sonra artık pazarlarımda normal bir iş günüm olacak ve bunlar son pazarlarım olabilir. ohhhh özleyecekmiyim. pazarları!
piyanoyu koyduk 2 gün önce çok şık oldu. bi müzisyenlede anlaştım gibi bakalım. günde 2 saat gelip çalacak. süper olacak. o öyle karşımda durdurça şevke gelip çalmak istiyorum. ama şu an buna ayıracak bütçem yok, hele bi çok para kazanayım. şu sıkıntıları atlatayım. ben flüt derslerine iyo da piyano derslerine başlayacak.
sevgili cafemin dekorasyon işleri bitince koyacam buraya bikaç fotosunu övünç kaynagım olarak. hehehe. bu hafta kahveciler gelecek hem makinayı anlatacaklar hemde barista eğitimi verecekler. evvveet sevgili arkadaşlar artık yeni mesleğim baristalık. çok güzel kahveler ve espressolar yapacağım. beklerim.
şimdi kuşadasına gitmeye karar verdim. evet şimdi karar verdim. evde yapılacak bir sürü iş var ama olsun. onları yapmayacağım. kalkıp kuşadasına gideceğim. denize bakıp seni ve eski pazarlarımı özleyeceğim. sonra kocaman gülümseyeceğim.
hiç yaşamamışda olabilirdim diye.

10 Ekim 2008 Cuma

konus onunla



günlerdir bilgisayarın indirmesini bekliyordum. dayanamadım paraya kıydım ve artık kocaman olan popomu kaldırıp gittim aldım.izledim. şimdi bitti. daha önce seyretmediğim için kahrettim. film baştan sona bir şölen. birkaç gündür soundtrack ni dinliyor ve film için heyecan yapıyordum. yaptığım kadar varmış. seyretmeyen varsa biran önce seyretsin derim. dostluğun ve aşkın bu kadar derin işlenebildiği, müziğiyle, danslarıyla, diyaloglarıyla süper süper bir film.

:) ben şimdi buraya nasıl muzzik koyacağımı öğrendimya işin cılkını çıkartıncaya kadar yada hevesimi alıncaya kadar koyar dururum. ama çok güzelya.


Boomp3.com

3 Ekim 2008 Cuma

dinle

Boomp3.com

bu aralar

yahya kemal in " insan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar" ıyla
Nietzsche nin “ümit en son kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır” ı arasında gidip geliyorum. sonra da bunu okuyorum. tekrar okuyorum.

Aldanma ki sen bir susamış rûh, o bir aç;

Sen bir susamış rûh, o bütün ten ve biraz saç.

Ummâna çıkar burda bugün beklediğin yol,

At kalbini girdâba, açıl engine, rûh ol!"

29 Eylül 2008 Pazartesi

20 Eylül 2008 Cumartesi

mektup


günlerdir dinliyorum seni. ve hatta bazen seyrediyorum. yo yo tv de değil. fotoğraflarını seyrediyorum. gençken çok gençken 15 li yaşlarımda iken bir tek senin foton vardı duvarımda, siyah -beyaz ve özgürlükle ilgili bişey -şimdi hatırlayamıyorum-yazıyordu üzerinde el yazınla. o zamanlarda çok seyrederdim seni. belkide çok benzetirlerdi beni sana ondan. şimdi çok iyi birkaç fotoğrafını gördüm yine süper iyiler. sen nasıl bakacağını bilen nadir kadınlardansın biliyorum. sonra burayı okudum -ki can dündara hayranlığımda bir başkadır- seni daha çok sevdim. belkide okurken en çok sevdim bilmiyorum.

18 Eylül 2008 Perşembe

buz-tuz-gibi

geçenlerde gelen bir maildir bu, hiç beklemediğim birinden beklemediğim şekilde.
garip.


Buz Gibi

Aşk iyidir bak
Duyumunu arttırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Tıraş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı
İspinoz düşünür müydü?
Deli olan kaşınır mıydı?

Kolların upuzun Walt Whitman'ı okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar, amanın o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak

Kızıp duracaksın üstünde başına konan tozla
Televizyondaki işe
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden

Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın.

Edip Cansever

11 Eylül 2008 Perşembe

bu nasıl öğretici!

bugün ağlamaktan gözlerim davul gibi şişti ve burnumu silmekten burnum yara oldu. iyo'nun okuluna gittim bugün. iyo'nun sürekli problem yaşadığı türkçe öğretmeniyle görüşmeye. ama ondan önce müdür yardımcısının yanına gittim ve onunla konuştum. kadın önce ben konuşayım dedi. mevzu şu ki; adam iyo'ya bir önce ki gün, ben böyleyim beni bütün yıl böyle çekmek zorundasın, ha yok çekmek istemessen başka bir okula gidebilirsin bende gitmene yardımcı olurum diyor. ve bunu bütün sınıfın içinde yapıyor. onun öncesinde geçen sene yaşadığımız bir sürü sıkıntılar var o ayrı. yine okul bitimine yakın gidip görüşmüştüm ve tatlıya bağlanmıştı diye düşünürken sen daha dakka bir böyle bir tutum sergile. ne mantıktır ya. hocam "ne olursa olsun karşınızdaki bir çocuk desemde" yok garip bir takıntısı var adamın. iyo nun konuşan ve düşünen bir çocuk olması onu rahatsız ediyor. bi de bana bugün kızınızın sıkıntıları var. sevgiye, şefkate ihtiyacı var ve bunuda benden bekliyor gibi abuk sabuk laflar etmesin mi. adamın boğazına dalıyordum az daha zor tutdular. hayır normalde bu kadar sinirli davranmam, ilaçı bırakmaya çalışıyorum o yüzden de agrasif ve aşırı duygusalım. "sen kimsin dedim ya" hadi kendimden geçtim benim kızımın sana gelinceye kadar bu sevgiyi ve şefkati isteyebilecek bir dünya insan var etrafında, . yani bunu da bırakın bir tarafa senin bir çocuğa sevgi gösterme yöntemin bumudur" diyerekten bir bağırdım hocaya. adam zati okulda mimli her yıl bi-iki veliyle böyle boğaz boğaza geliyormuş. bana bak dedim ben kızımı bu okuldan alırım ama senin ipini de pazara çıkarırım haberin olsun. sen de bu şehirden gitmek zorunda kalırsın dedim. dedim ama elim ayağım boşaldı sinirden yerimde duramıyorum. ağlamak istiyorum ama karşısında ağlamamam lazım. velhasıl bu dersim var deyip çıktı. bende diğer hocalarla konuştum biraz. iyo nun en başarısız olduğu ders matematik. matematik öğretmeni bu olanları duymuş, yanıma geldi ve adamcağız bana şöyle dedi. "siz bu adamla uğraşamazsınız, iyo öyle kıymetli bir öğrenci ki bırakın iyo nun veliliğini ben yapayım" tabi benim göz pınarları artık dayanamadı. ben şor şor başladım ağlamaya. kimse beni durduramıyo. ama nasıl ağlıyorum gözden akan deniz-derya. içimi çeke çeke, hüngür hüngür. kendimi durduramıyorum. sonra buket abla aradı o esnada ben telefonda konuşamıyorum tabi. bunlar atlayıp geldiler. okulun içi hep bi karıştı. bu iş bakana kadar gider, siz okulunuzun düşeceği durumu düşünün diyerekten çıktık okuldan ama. ben akşama kadar ağlamaya devam ettim tabi.
şimdi hal böyleyken iyo artık o sınıfta-bu arada sınıf okulun ve aydının en başarılı sınıfı- olmalı mıdır? başka bir şubeye mi yada okula mı gitmelidir karar veremedim. ama verdiğim bir karar var ki adamın işi-mecazi anlamda değil-ni bitiricem.

7 Eylül 2008 Pazar

20'lik diş-i- .....

evet otuzlu yaşlarda 20 lere ait pek bişey hatırlamak istemiyor insan. hani daha hızlı yürürdüm, koşardım, daha seksiydim, falan gibi şeyler. ama sen her ne kadar hatırlamak istemesende hayat bi şekilde sana hatırlatıyor işte. yok bu çok dramatik bir cümle oldu. olmadı. neyse ne 20 lik dişimin bi kısmı çıktı diğer kalan kısmı ise çıkabilmek için çaba gösteriyor; lakin faydasız. sol yanağım davul gibi şişti. çenem ağrıyor ve yemek yiyemiyorum. olmaz ki ya tamda böyle güzel güzel pastalar, böğrekler, kekler, yemekler yaparken ve afiyetlen yerken dişimin yaptığı hiç hoş değil. ne güzel keyifle aldığım kilolarıda hiç istemesemde :P vermek zorunda kalacağım.
yıllar önce alltaki iki 20 lik dişi ameliyatla aldırmak zorunda kalmıştım. o çok daha eziyetliydi. çünküüü bir hafta arayla merhaba demişlerdi. sağ altta 3 dikiş, sol altta 5 dikişli bir ameliyat olmuştu bu. şimdi sol üste ne kadar dikiş atacaklar allah bilir. pazartesi doktora gidicem. bakalım ne diyecek. ameliyat tarihini ne zamana verecek. ay benimkiside kedi bilmem neyini görmüş yaram var demiş ya o hesap oldu ama biraz. ne yapayım. çok ağrıyoooo ve konuşamıyorum. offff yemek yiyemiyorum.

5 Eylül 2008 Cuma

kek yaptım!



ama daha tadına bakmadım. belki yıllar yıllar yıllardır kek yapmadım. uzun zamandır ilk denemem. bakalım tadı beğenilecekmi. ayyy çok heyecanlandım. :))

4 Eylül 2008 Perşembe

özgürsün!



ama sen hep özgürdün!!

2 Eylül 2008 Salı

ohhh bonibon!!



hani yerini doldurmazlar ama, ben azla yetinmesini bilirim, açgözlü bir kadın değilim biliyorsun. :))

22 Ağustos 2008 Cuma

Tanrı Beni İlkbaşta Sana Kul Yaptı




Tanrı beni ilkbaşta sana kul yaptı, sonra
Keyfine el koymayı kurmamı yasak etti.
Ya da özlem duymamı hesaplı zamanlara;
Kölenim ya, boş vaktin olsun diye bekletti.
Ah, bırak katlanayım, el pençe divan: değer,
Senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna;
Her mihnete sabreder, her azara baş eğer,
İncittin diye hiç suç yüklemez bile sana.
Sen nerde olursan ol, yetkin, güçlü, özgürsün;
Hâkimsin dilediğin gibi kendi vaktine:
Canın neyi isterse varsın o keyif sürsün,
Kendine suç işlersen kendin bağışla yine.
Beklemek cehennemdir, ama beklerim seni,
İyi kötü demeden, suçlamadan keyfini.

William Shakespeare

11 Ağustos 2008 Pazartesi

bende gittim..:)))

çok keyifli bir hafta sonu gecirdim. katkıda bulunan tüm eşe-dosta teşekkürü bir borç bilirim. efenim, cuma günü erkencikten kalkıp izmire gidecektim. erkencikten olmadı ama kalkıp izmire gittim. uzun zamandır görmediğim ve hasretle görüp kucaklamak istediğim bir dostumu ve güzel eşini görmeye gittim. aslında sevgili özz' lerin yazlığına mordağana gidecektim. ama son anda bir karar değişikliği oldu ve izmir narlıdere ye gittim. ama ben çantamı bi önceki akşamdan hazırlamıştım-son zamanlarda yaşadığım valiz hazırlama ve unutma deneyimlerinden sonra 2 gün önceden seyahat cantalarını hazır ediyorum artık :)- ve cuma günü ögle saatlerinde izmirde arkadaşlarımın yanındaydım. sevgili doktorumu ne kadar özlemişim meğer, bir kucakladım bi daha kucakladım- o da çok sever ya kucaklaşmayı :P- akşama kadar sohbet muhabbet sonra akşam alaçatıya gidicez dediler, duman, alaçatı babylon da oooo süper haber valla. sevgili özzz le hemen üstümüzü başımızı değiştirdik. biraz süslendik falan ve sevgili doktorumun kuzenlerinide alarak yola çıktık. evet anladığınız gibi arabayla gidiyorduk. giderken doktor kullandı arabayı, dönüşte de ben kullanacaktım tabi. herkeşler sarhoş olacağından ben kendimi feda ettim ve içmem ben siz bakın keyfinize dedim. ne güzel de ettim. içmeden o kadar eğlendim ki içsem ne olacaktı kim bilebilir. dumanda bir coştuk pir coştuk. ama gecenin süprizi "ilhan erşahin" di. dumanla birlikte acayip çaldı. coşkumuza coşku kattı. konser 3 saati aşkın bir süre devam etti. sonra biz biraz kumsalda muhabbetlendik. sonra arkadaşların karnı açıktı ve kumru yemeğe gittik. afiyetlende kumrular mideye indirildikten sonra herkez sarhoş tabi. arabaya atladığımız gibi yola çıktık. ben arabayı kullandım. cem yanımda bana eşlik etti. ekibin geri kalanı ise arka koltukta sızdıııı. cemle sohbetlenerek evimize sabah 7.00 de geldik. herkez yattı uyudu. saat 12 de kalktık. önemli bir gündü o gün. herkezde telaş. ben o telaşa pek eşlik etmedim. sevgili özz'e bir kaç konuda yardım ettikten sonra saat 3 sularında arkadaşlarımdan ayrılıp benim aydın ekibiyle buluştum. keşke buluşmaz olaydım. yine bir kavga yine bir gürültü. aaaaaaaa çekemem sizi dedim. ben gidiyorum. böyle güzel geçmiş 2 günün ardından sizlerle uğraşamam ben keyfime bakacam dedim ve onları orada terkettim.
biraz alsancakta gezindikten sonra kendime bir adet araba kiraladım. üstün zekamı kullanarak firma adına kiralıyormuşum gibi yaparak, bayyaa ucuza getirdim arabayı.

ve arabaya atladığım gibi mordoğanın yolunu tuttum. doktorcuğum haklıymışsın yol berbattı. bide ben ileri zekalılık yaparak uzaktan gördügüm bir koya inmeye çalıştım. evet başarıyla indim ama pek çıkamadım. yani ben çıkamadım. orda kamp yapan wosvoscu abiler yardım ettiler ve beni yola kadar çıkardılar. kendilerine de burdan teşekkür ederim. neyseki mordoğana sağsalim vardım. bir pansiyonda oda ayarladım. ve hemen kendimi denize attım. bu arada saat 8 oldu tabi. denizden çıktım. gittim güzel duşumu aldım. ve oranın en iyi balık yapan "yalı" lokantasında levreğimi yedim ve yanında 1 duble rakımı içtim. biraz çatlak bir kadınla tanıştım. kadım masana geldi oturdu ve kalkıncaya kadar onu dinledim ve halime şükrettim. neyseki bu eziyeti yanlız çekmiyordum. masamın hemen dibinde bir köpek ve bir kedi kardeşde bana eşlik ediyordu.

sonra biraz yürüdüm, banklarda oturdum keyif yaptım.
sabah çok güzel bir havaya uyandım. hemen havlumu alıp denize koştum. yüzdüm yüzdüm.biraz güneşlendim. her nekadar çok güneşe çıkamasamda sabah güneşine şemsiyenin altında olsa serdim vucudumu.

sonra çıktım çok güzel bir kahvaltı yaptım ve güzel pansiyonumdan ayrıldım. aslında hemen dönmek istemiyordum. o yüzden buraya kadar gelmişken karaburunu görmemek olmaz dedim. karaburuna gittim. çok keyifli ama çok virajlı bir yoldu. karaburunu gezgim gördüm. afiyetlen dondurma yedim. sonra dönüşe geçtim. yavaş yavaş ve harika deniz manzaralarını seyrede seyrede balıklıovaya kadar geldim. evet balıklıovaya girer girmez o güzel pişmiş balık kokuları burnunuzu deliyor. ve garibin yerinde oturup afiyetle çupramı mideme indirdim. allahım o nasıl lezzetti. ohhh karnım tok altım kuru :P yoluma devam ettim ve izmire vardığımda artık akşam olmuştu. planladığım gibi olmuştu ve hava kararmadan ben izmire gelebilmiştim. arabayı teslim ettim, otogara gittim ve aydın otobüslerine atlayıp evime geldim.
ve mışıl mışıl uyudummmm.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

hımmmm



ben sana "herşeyimsin" demişmiydim hiç ve O'nu "ölene kadar taşıyacağımı"

16 Temmuz 2008 Çarşamba

çocuk işte.

ne ki bu gerçek mi. hemen bitecek mi. gelecek mi. yoksa hemen gidecek mi. hiç mi. susarak susamamak mı. senin bu müziğin kafa mı karıştırıyo. evet evet karışıyo. nınını nınının dınnn nınını................

6 Temmuz 2008 Pazar

önce!!!

çığlığım çığlığa...

Çığlık Çığlığa

Seni sevdiğimi anladığım günden beri
Sesler değişti, renkler değişti
Yüzümdeki çizgiler başkalaştı
Geçmişim değişti oyunlaştı
Yeşilin ortasındaki gelincik gibi
İnceleşti, yabancılaştı.
Siste bağıran vapur düdükleri gibi
Geliyor muyuz, gidecek miyiz, yoksa çığlık çığlığa...
Seni sevdiğimi anladığım günden beri
Hiçlik değişti yokluk değişti
Karşılıksızlığım dengeleşti
Günler değişti sana dönüştü
Nasıl gördüğün düşü yeniden istersen
Nasıl bir yılgınlıktır sabah zilleri
ZamanI gelince nasıl terkeder kuşlar
Kaçıyor muyuz, kalacak mıyız, yoksa çığlık çığlığa...
Seni sevdiğimi anladığım gunden beri
Yüzler değişti, dostlar değişti
Yorgun sokaklar bile karşı çıktılar
Adresler değişti evler değişti
Seni sevdiğimi anladığım günden beri
Gökyüzü değişti geceler değişti
Çocuklar bile bana çiçek diye baktılar
Yaşıyormuyuz, unutacakmıyız yoksa çığlık çığlığa...

Bülent Ortaçgil

26 Haziran 2008 Perşembe

funny games


evet malessf gecenin bu saatinde seyrettiğim film bu. neyse ki bitti. evet gerildim. filmin başından itibaren hep şunu düşündüm. bu gençler bi sembol. hayatı sembol ediyorlar. ve ne kadar direnirseniz direnin o size kendi oyununu oynatıyor. belki bunu düşünmemdeki 1. neden çocukların beyaz giyiyor olmasıydı 2.nedense bazen hakikaten kibar da davranarak istediklerine ulaşmaya çalışmalarıydı.
hayat da bizebazen böyle davranmıyor mu?
bazen hiçbir şeyi kontrol edemez hale gelmiyormuyuz ve başkalarının oyunlarını oynamak zorunda kalmıyormuyuz. 3. nedense gençlere karşı bütün masumluğuyla ve cesaretiyle duran sadece o küçük çocuktu. onun için en önemli olan şey hayatta kalabilmek değil, sevdiklerini koruyabilmekti ve malesef ki ilk düşen o oldu.
gerçekte de böyle olmuyor mu?
neyse ben seyrettim ve kendimce almam gereken dersi aldım. ben sevdiklerimi korumaya ve onların mutluluğu için hayatın önüme koyduğu oyunları onun kurallarıyla oynamaya hazırım. ama bu zamana kadar ki deneyimlerim bana şunu da gösterdi ki, kendimi es geçmeden. artık sık sık aynaya bakıp kendimi sevdiğimi söylüyorum doktorcum.

20 Haziran 2008 Cuma

çokk sıcakk


nefes alamıyoruz valla ya. acayip bi sıcak var ve bi anda bastırdı. ama benim için en güzel tarafı çalışmıyor olmak. geçen yaz bu sıcakları nasıl çalışarak geçirmişim hayret bana. ohhh yan gel osman yapıyorum valla.
akşamları birazcık serinlik oluyor allahtan, bu saatlerde lambası yanmayan karanlık balkonuma çıkıp dışı sıvalı kocaman acayip çirkin bi binayı seyrediyorum. zaten trende geçmiyor artık. bakım yapıyorlarmış. 1 sene falan tren geçmeyecekmiş. bir sürü sokak köpeği onlar bayaa ses yapıyorlar. öylee boş sokaklarda grup halinde geziyorlar bazen kavgaşıyorlar, bende onlara bakıyorum. onlar yüzden akşamları büfeye bile arabayla gidiyorum zati.
bu arada evde oturmak acayip yaradı bana, iyi kilo aldım. hayır yediğimden içtiğimden değil. paso yatıyorum ondan herhal... göbek aldı başını ohhhhh.
yarın kızımla sınav öncesi günü takılması yapalım diyoruz. belki kuşadasına gideriz beraber. ama denize girmeyiz. şöyle esen biyerler bulup yataşşa yaparız. deniz kenarı püfür püfür. yada onu belki çeşmeye yada urlaya götürürüm. bak buda iyi fikir. ben bu akşam erken yatmazsam yarın bu planların hiçbiride olmayabilir tabi. o zaman da iyo beni yerrrr.
o zaman yatayım ben.

14 Haziran 2008 Cumartesi

keşke senin sesinden bir kez daha dinleyebilsem!!!



malesef sevgili burakcım!!
birimiz bir eksik, birimiz bir fazla....

seni sevgiyle ve özlemle anıyorum.

11 Haziran 2008 Çarşamba

seviyeyi alt-üst etme sınavı



offf kızıcım offf. inan senin kadar bende manasız buluyorum bu sınavı ama yapacak çok bişey yok malasef. seni bütün bu anlamsızlıklardan koruyabilmek uzak tutmak çok isterdim inan bana.
her anne gibi bende şimdi çocukları at yarışı gibi koşturuyorlar falan filan diye ahkam kesebilirim, ama yapmayacağım. bu durumun içindeysek en az zararla atlatabilme telaşındayım. telaşım kendime değil inan bana. ergenliğe girme bununla başedebilme heyecanında ve telaşındayken, küçücük ama bir o kadar bilmiş beynine kendini nasıl koruman gerektiğini öğretebilme ve gösterebilme çabama birde bu saçma SBS sisteminin mantığını kabul ettirme çabam eklendi, bende şaşkınım inan bana.

23 Mayıs 2008 Cuma

karmakarisik


ananemin dedigi gibi karmakarisik ruyalar goruyorum bu aralar. hayirlara vesile olur insallah. hicbirini cok net hatirlamiyorum. net olmadigi icinde anlatamiyorum. isin ucunda gunah islemek var. yeterince gunahimiz varken birde ruyaya yalan katmayi da eklemeyelim.
icim sikildigi zamanlarda derin derin nefes aliyorum. sonra nefes aldigima sukrediyorum.
allah sonumuzu hayir etsin.

15 Mayıs 2008 Perşembe

güzel ve kadın olmak


şimdi bir film bitirdim.adı "güzel dedektif". filmi dizi seyreder gibi seyrettim valla. hem filme güldüm, hem kendime. bu arada kadın hakket güzelmiş. güzel güzelmiş yani. öyle her kadını beğenmem ben. ben güzelim diye bağıran tipleri sevmem öyle. güzelliği bütünlüğünde olacak. hoş erkeklerde de aynı şey geçerlidir ama neyse şimdi konumuz kadınlar. kadına baktığında temiz olduğunu hissettirecek, güzel koktuğunu yanına yaklaşmadan anlayacaksın. çok geçmiş zamanlarda bi abim bana "bir kadının bırakacağı en kötü intiba kötü kokudur" demişti. onu hiç unutmuyorum. ve hakikatende bunun böyle olduğunu yaş ilerledikçe daha iyi anlıyor insan. öyle kadının kaşı gözü olur olmaz herşeye oynamayacak. zarif olacak ama kibarlık budalası olmayacak. ellerini ve gözlerini kullanmasını iyi bilecek. mine etek giyiyorsa nasıl bacakbacak üstüne atması gerektiğini bilecek.bununla ilgili annemden çok sıkı dersler aldığımı hatırlıyorum. yoksa mini etek giyemezdim. ben bu dersten peki ile geçtim ve istediğim her yerde rahatca mini eteğimi giyebildim. ya bu sizede oldumu yaş otuzu aştıktan sonra -aslında formdan çok bişey kaybetmiş değilsindir ama- mini etek giyme isteği kayboluyor. tıpkı topuklu ayakkabi isteğinin kaybolması gibi. ya da ben son 7-8 aydır sporayakkabılarla gezdiğim için bu istek kaybolmuştur.
çok sık spor ayakkabı giymeye başladığımdan bu yana yürümeminden hafiften değiştiğini farkettim ve tekrar topuklularıma dönmek istedim ama çok zorlanıyorum. ya ben acayip ökçeli pabuçların üstünde nerdeyse futbol oynardım :)) ama şimdi 4-5 saat ayağımda tutamıyorum. neyse tekrar alışırım herhalde, ya da alışmamayım ne olcak canımm. filmden nerelere geldim. ne iyi ettim de geldim. hoşgeldim sefa geldim. ama şimdi uyumalıyım. yada uyumadan biraz kitap okumalıyım. nemi okuyorum.
Halid Ziya Uşaklıgil "mai ve siyah" okuyorum. 15-16 yaşlarımdayken okumuştum. şimdi tekrar okuyorum. Aşk-ı Memnu'yu bir solukta bitirdim. şimdi de mai ve siyaha başladım.bu aralar böyle yazar yazar okuyorum.Önce Sabahattin Ali'nin bütün romanlarını ve öykülerini okudum. sonra Kürşat Başar'ın tüm kitapları bitti.şimdi de sıra Uşaklıgil'de. haa tabi Ahmet Ümit'i unutmamak gerek. ama onu sen zaten biliyorsun. tabi aralara tek tük serpiştirilmiş başka romanlarda oluyor. çünkü hep aynı yazarın kitaplarını peş peşe okumak biraz sıkıyor.
ayyy bu akşam ne kadar çok yazı yazdım. bundan 3 saat öncede sana kocaman bir mail döşedim. yaz yaz nereye kadar. sonuna kadar.
şimdi dışarda yağmur çiseliyor. inşallah sabaha iyonun ti-sör-tü kurur. yoksa sabah kalk ütü yap. hemide sabahın altıotuzunda. ya ben yağmurdan romantik bişeylere gelecektim olmadı. yine beceremedim. :P
ama neydi ben anneydim demiiii. bundan daha romantiğimi var. hehehehe.


*bu yazı başlık amacından saptı gibi, ama neyse artık.

11 Mayıs 2008 Pazar

ben anneyim!


ötesi yok.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

hergün-güzel birgün-ölmek için



süper şarkıya süper yorum!

22 Nisan 2008 Salı

bihaftabitti, off diğeri başladı...

acayip yoğun bir haftaydı. yeni ortaklar işe koyuldu. bizlerde daha bi yoğunlaştık. geçtiğimiz hafta nasıl başladı nasıl bitti anlamadım.
pazartesi sabah; sözde hazırlanmış analiz raporlarının acilen kontrol edilip mail edilmesi gerekiyor. bintürlü sinir harbiyle, ulen böylemi hazırlanır bunlar diye çenesi düşmüş kadın misali binbir eziyetle raporları yeniden hazırlanmasını sağla ve akşam saat 6 olmadan mail et.
salı sabah; mailleri kontrol et, geri bildirimleri yap. aaaa istanbula davet ediyorlar. hemde perşembeye toplantı organize etmişler. allahım nasıl hazırlanıcam. daha ben bişey hazırlamadım bir sürü bekleyen iş var telaşı. akşama kadar bekleyen işleri bitir. çarşambaya hazırlık yaparsın sevi telkinleriyle salı biter.
çarşamba sabah, server hata veriyor, deskler ve doktorlar çalışamıyor, hastalar çileden çıkmış durumda. acil çanları çalıyor. hastaları sakinleştir. deski ve doktorları organize et. bilgi-işleme gerekli talimataları ver. öğlen oldu. ben daha gidiş biletlerimi almadım. kaşım- gözüm tırnaklarım birbirinde güzellik merkezine gitmem gerek. toplantı içib veri toplamam gerek. offff nasıl yetişecek telaşı.bi şekilde hepsini organize ettim ve bittim.
perşembe sabahı; sabah 6 da kalk havaalınan git. uçağa bin. karşıya geçmem gerek. nasıl yapıcam bilmiyorum. yiğitliğe bok sürüp şirketten kimseyede soramadım. neyse hallederiz herhalde. uçaktan indim. havaalanının önünde havaşcı abilere sordum çok kolay dediler. onlar götürdüler bende gittim. hakketten çok kolaymış öğrendim. bakırköyde feribotu beklerken aklakarayı aradım. sabah sabah damdan düşer gibi. :) çok sevindi. akşama buluşalım dedi. bende çok sevindim. şirket caddede çok şık bir yerde, abiler ablalarda çok şık. iyiki gitmeden sağımızı solumuzu düzeltmişiz. saat 11 de başladı, akşam saat 7 de bitti. gozziyi aradım otelimde buluştuk. karşıya geçtik. aklakara ve sevgili eşi bizi karşıladı. asmalı mescite gittik. balık yedik, rakı içtik. muhabbetin dibine vurduk. özlemişim. teşekkür ederim. canım aklakaram beni gecenin bir körü karşıya otelime bıraktı. canım benim yordum seni.nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.
cuma sabah; saat 9 da şirketteyim. 10 da toplantı başladıı 19.45 de biiti. gozzi erken çıkarsan bişeyler yaparız demişti. hem nixieylede buluşacaktık. ama o aradı yeni evine gitmek biraz sıkıntılı olacağından gelemeyeceğini söyledi. zaten bende geç çıkacaktım. bende gozziyi aradım. biz bişey yapamayız geç oldu dedim. çünkü uçağım 23.55 de idi. feribota atladım karşıya geçtim. heyyyt artık öğrendim ben, ezik büzük durmuyorum. ben bu yolları hergün gidip geliyorum havasındayım. havaşa atladım. havaalanına vardım. belki erkene uçak vardır dedim. 23.00 deki uçakta boş yer varmış. sevindim. 1 saat 1 saattir dedim. ben kızımı özledim. uçağı beklerken divan puba oturdum chesecake yedim, kahve içtim. seninle ve nixie ile yazıştım. sonra uçak anons edildi. ben kalktım. uçağıma bindim. sonra indim. sonra evime kadar özlemle uyudum. evime geldim. kızım uyumuş. onu öptüm, sevdim. bende uyudum.
cumartesi sabah, 11 de kalktım. sallandım sallandım, duş aldım sallandım, saçlarımı kuruttum sallandım. üstümü başımı giydim saallandım. evden çıktım sallandım. hastaneye gittim, salladım, bilgisayarımı çantasından çıkarmadım sallandım. ayak üstü bir iki iş hallettim sallandım. ben gidiyorum dedim sallandım. eve geldim. kızımın seyahat çantasını hazırladım.sallana sallana uyudum.
pazar sabah, sabah 4.30 da kızımla kalktım. 05.00 da yola çıktık. 06.00 da havaalnanındaydık. havaalanını çok kalabalık, sistemleri gitmiş, internet bağlantıları kopmuş, bir sürü karışıklık. yer hosteslerinden birine iyo'nun kimliğini verdim. biz karşıdaki cafedeyiz dedim. nasıl teşekkür etti anlatamam. yine sevindim. :) sonra ortalık sakinleşti. biz kızımla hostesi bulduk. işlemlerimizi yaptırdık. ayak üstü bebek sevdik. host abisi kızımı aldı. uçağa götürdü. ben arkasından baktım. el salladım. sonra arabaya gittim. çalıştırdım. sallana sallana 1 saatlik yolu 2 saatte geldim. yattım uyudum uyudum uyudum. bütün bir pazar uykunda 4 adet film seyrettim. 200-300 gr arası kaju yedim. 1.5 lt cola içtim. hiç kalkmadım. yemek yemedim. çukulata yedim. koşturmadım. offfff bezginliğin acayip tadını çıkardım.
ama yine pazartesi oldu, yine salı oldu ve yine çarşamba olacak.
ama en güzeli pazar sabahı kzım gelicek. evimiz şenlecek, benim için eve gelmek keyif olacak.

13 Nisan 2008 Pazar

ayşe hatun ÖN-ü-AL-acak!!




albümü dinlediğimi söyleyemem, amma şarkı güzel, kadın hakikaten güzel fotoğraf vermiş, karizma o biçim. klibi absürt yapmak adına biraz bişeylerden yoksun bırakmışlar sanki. ayşe hatun kendisiyle süper barişık bir kadın ve ne istediğini biliyor. bu hem yaptığı müziğe, hemde görüntüye yansıyor.sakin ama kıpırdatabilecek bir albüm olduğunu düşünüyorum. tezelden edinip dinleyeceğim. niye bilmiyorum ama albümünün tamamını dinlemek istiyorum.
haydi bakalım.

6 Nisan 2008 Pazar

apocalyptica ve iyo


evet bu cuma izmirde konserleri vardı ve ben kızımı alıp gidecektim. sonra sevgili gozzi aradı ve hafta sonu geliyorum dedi. dünyalar bizim oldu. cuma günü 1 saatlik geçikmeyle gozziyi hava alaınından aldık ve izmire doğru yola koyulduk. önce konserin olacağı barı bulup biletlerimizi almamız gerekiyordu. meğer izmirde iki tane orduevi varmış. nerden bilebilirdim. bayaa yürüdük. ama bulduk. biletlerimizi aldık. sonra karnımızı doyuralım dedik. tıkabasa yedik. söylemesi ayıp gozziyle ben 1.5 iskender yedik. gorsonun kurbanı olduk.
sonra yavaş yavaş konserin olacağı mekana doğru yürüdük. kapıda biraz kuyruk. sıra bize geldi vee girdik. kızmız çok heyecanlı. biraz önlere doğru yol aldık. ve beklediğimiz arkadaşlar sahnedeeee. bayaa sert müzik yaptılar. biralarda iş yoktu zaten bizimde içesimiz yoktu. hem gece geri dönecektik. içmemeiz gerekiyordu. ben gozziye istersen sen iç ben dönerim dedim. baktım 2 bira söylemiş. yanlız biralar afedersiniz imamın abdest suyuna on çeker durumdaydı. bizde içmedik.

kızımın kafası bir ara kopacak zannettim. allahtan kopmadı. yaw bu kadarda sallanır mı bir kafa. hiç durmadan neredeyse bir konser boyunca.ama çok eğlendi. herkez konseri seyretti ben kızımı seyrettim. :) o çok mutluydu. ben de o mutlu olduğu için mutluydum. sonra cep telefonum çaldım. aaaaaaa bi baktım bizimkız anılık. yüksek sesten dolayı çok anlaşamadık telde ama ben zorda olsa nerde olduğumuzu anlatabildim.
konser bitti. biz çıktık. baktık kapıda anılık ve arkadaşları. öpüşme koklaşma fasılları sonra alsancağın içine doğru hep beraber yürüdük. sokakta bi yerlerde oturduk. herkez bira içti, gozzi ve ben nescaife, kızımız kafasını çok sallamaktan sarhoş gibiydi, herkesleri gülmekten kırdı geçirdi. biraz sohbet, biraz muhabbet ve bizim yolumuz uzun kalkalım dedik kalktık.anılığı gördüğüme çok sevindim, ben onu çok sevdim.
evimize doğru yola çıktık, kızımız arabanın arkasında aynen uyuyakaldı. bizde gozziyle muhabbetlendik. daha çok beni konuştuk. sonra gozziyi iyi olduğuma ikna ettim. konu kapandı.

29 Mart 2008 Cumartesi

27 Mart 2008 Perşembe

iyiyim bennnn



valla iyiyim ya. niye inanmıyorsunuz. kendimle konuşuyorum çoğu zaman hiç konuşmadığım kadar çok. bu bir iyilik belirtisidir mesela. ama kendimi dinlemiyorum. neden mi kendim kendime çok iç açıcı şeyler söylemiyor çünkü. ama kendimle konuşmak iyi gelior bana. ikna kabiliyetim hakkında iddalı olamayacağım ama kendim kendimden usanmış durumda. ne dersem he diyor bu aralar. :)
her ne kadar sıkı acılar içerisinde olsamda hayat devam ediyor, edecek. ama acılarımdan vazgeçeçek miyim. hayırr... offfff sevi demeyin. onlar bana ait.beni var eden şeyler. 1 ay yada 1 yıl sonra ne olur bilmiyorum. ama şimdilik onları seviyorum. sevicem.
geçenlerde kemeraltında türk kahvesi içtik yanında kahve falı ve tarot bedava. kahve fincanda pişiyor, bu aralar çok meşhur olan dibek kahvesi. çukulatalısından. çok lezzetli. tavsiye olunur. neyse fal bakan abi çok önemli şeyler söyledi. "acılarndan kurtul dedi" :) ha bunun için fal baktırmana gerek yok bizde söylüyoruz diyorsanız haklısınız. diyecek lafım yok. ama falcının yakınımdaki herkesin söylediğini söylemesi şaşırtıcı. :)

24 Mart 2008 Pazartesi

uzlaş-ama-ma...



Kalbimle Uzlaşamıyorum

Senden koşa koşa kaçıyorum ama
Neden bir türlü uzaklaşamıyorum?
Seni unutmam gerektiğini biliyorum da
Kalbimle bu konuda uzlaşamıyorum.

enes gürbüz

21 Mart 2008 Cuma

sabah-öğle-akşam-gece aç kalbine 1 doz!!



Belki güneş bir gün bizim için doğar
Belki korkuları hayallerimiz boğar
O masal günü gelinceye kadar; susuyorum
Susadıkça yüzün düşer aklıma
Korkar oldum düşlemekten
Adını anarım çoğalır sesim
Konuşmaktan düşünmekten özlemekten
Kimse kimsenin herşeyi olamaz-mış
Di'li geçmişten tek yaramsın sen
Sensiz kimse mi kimsesiz miyim bilmem
Hiç bilmek istemem;
Hatta düşünemem
Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la
Korkular da benim umutlar da
Beni bırakma

18 Mart 2008 Salı

şşşşşt ordamısın

Yalnızlık

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum
Ne tuhaf, vaktim olmazdı
yalnızlığı bunca bilirken
kendimi hiç yalnız sanmazdım
çevremde hep birileri vardı,
ben hep birilerinin yanındaydım
günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı
aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla
kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat
bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı
bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza
bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları
sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık
elde olmayan nedenle
sudaki halkalar gibi genişleyen
küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara
vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar
birbirimizi çok sevdik hep
yıllarla azala azala

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,
yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime
eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,
şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara
telefonun başına geçiyorum
alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası
gün ölüyor meşgul numaralarla
şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,
şimdi ne kadar yalnız...
yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.
Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum
her zaman yalnızdım, bunu biliyorum
büyücü ellerimin kara sanatı yazı
en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu
bağışlamasız sanarken kendimi
en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını
tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini
denenmemiş başlangıçları göze aldım,
hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı
mutfağı beklemek hep bana kaldı
bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp
her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata
hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim
odalarınıza, ruhlarınıza
buraya

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.
Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,
yalnızca, Merhaba, deseniz,
o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,
bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size
sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun
sanki beni yeniden sevdiniz
ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,
yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de
isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna
ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki
bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım
o yıkanmış zamanlara...

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler
her zaman yalnızdım
kitaplar kadar yalnız
yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım
herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

her zaman yalnızdım
yanardağlar kadar yalnız
ey kafiye sevenler,
şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

nankörlük etmeyeyim gene de,
yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı
gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni
yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde
yalnızlık için çalar telefonlar kapılar
İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok
iş var

M.Mungan

5 Mart 2008 Çarşamba

aaaaa-normal

kalbimim içi boşalmış gibi.
normal mi?
kafamın içi sallanıyor
normal mi?
ellerimi bazen hissetmiyorum.
normal mi?
gözlerimin boş baktığını söylüyorlar.
normal mi?
bazen sebepsiz yere gülesim geliyor.
normal mi?
bazen sebepsiz yere ağlayasım geliyor.
normal mi?
akşamları saat 12 olmadan uykum geliyor.
normal mi?
sabahları uyanasım gelmiyor.
normal mi?
eeeeeeeeeee
ne yani ben bunca zaman hep anormal mi yaşadım yani!!

28 Şubat 2008 Perşembe

paklar siler inşallah maşallah


başlayalı 10 gün oldu. bu zamana kadar ilaç içme konusunda beceriksizliğin alasını sergilemş olan ben. artık ataklar dayanılmaz hal alınca mecburen istikrarı sağladım. doktorların ısrarla başlamam gerektiğini söylediği ve ben bunca zaman seninde desteklerinle hayır ihtiyacım yok dediğim antideprasanı artık alıyorum.
garip bir boşluk hissi veriyor bana. bu rahatlıkmı yoksa rahatsızlıkmı daha çözemedim. hani beni tanıdığın ilk zamanlardaki gibi kuğu gibiyim. sakinliği bunca zaman ilke edinmiş olan ben. daha bi sakin oldum. kilo vermeye devam ediyorum ama bu ilaçtan mı daha kestiremedim. altı ay bırakmadan kullanmam gerekiyormuş. hadi hayırlısı diyorum.

19 Şubat 2008 Salı

babaya şiddetli aşk sendromu!!!

pazar günü kızımızı dershaneden biraz erken aldım. gezmeye gideceğiz. arabaya bindi ve
-anne babamın kimliği cüzdanındamı dedi.
sonra çantamdan cüzdanımı çıkartıp içinden kimliğini aldı.senin kimliğindeki fotoyu çok seviyormuş.
-ya anne ya dedi bizim bilmiş kız
-keşke babamdan bi tane daha olsa
ben pis pis sırıtıyorum tabii.
-hahahaha
-malesef kızcağzım diyorum. o şanslı kadın benim. sen sadece böyle bir babaya sahip olduğun için kendini şanslı görebilirsin.
-ama anne ya diyor, bizim zilli.
-niye...

9 Şubat 2008 Cumartesi

sabahın tam 4ündeyim dertlerin en gücündeyim


eve yeni girdim. kendimce eğlenebilecek kadar eğlendim evet. yanımdaki insanların huysuzluklarından ve bencilliklerinden kemdimi kurtarabildiğim kadar eğlendim.
önce güzel bir rum meyhanesi yaptık, daha öncede gitmiştik oraya ama fasıl yoktu. bir derece süpriz oldu en güzelinden,abi udunu çaldıkça, amca o kibar sesiyle türk müziklerini söyledikçe ben bir aşka geldim ben bir meşke geldim sorma, rakılar 1,2,3,4 oh içtikçe içesim geldi. çok mütavazi sahneleri 2 tabure ve notolarını koyacakları küçük bir sehpadan oluşuyordu. ilerleyen saatlerde sevgi dolu bakışlarımla aranızda bana da yer var mı dedim ve sanırım onlar karşı koyamadılar. o sorhoş ve aklı kimbilir dünyanın hangi ülkesinde olan ben, bildiğim bilmediğim tüm şarkılara iki eli birbirine kavuşmuş dizlerinin üstünde yılların trt sanatcısı edasıyla bir söyledim bir soyledim ki sormayın. hele o "istanbul sokakları" şarkısında kahreden ve küfreden edamla tüm marifetlerini göstermek istermişçesine kendini parçalayan halım. görülmeye değerdi. görmediğiniz için memnunum.
güzel bir fasıl ve bir biri ardına yuvarlanan rakıların ardından sevgili rum meyhanesinden ayrılmamız, denizin o güzelim ruzgarının yüzüme vurması, " ben şehrimi özledim, bırakın beni gidicem" naralarımın peşinden bions'a giriş. orda alabildiğine dans etme. çok sevgili asuahuyu ve kadim dost dabunskyi_yanlış yazdıysam afola_ anma geçitleri. dansla beraber götürebilecek kadar çok bira götürme. dans etme dans etme, ne kadar atılmaya ihtiyaç duyulan enerji varsa hepsini atma çabaları, barda çalan frekans adlı gruba eşlik etme çabaları, özellikle ajda şarkılarında bağıra bağıra bir haal olma. " uykusuz her geceeeee, yorgun ölesiyeeeee" diye bağıra çağıra söylemeye çalışma yada sesini kimseye duyuramama.
sonra yola çıkış sanki sana varılacak bir yolu hayal etme, sarhos kafayla araba nasıl kullanılıyor diye merak ederek, bir müddet sana doğru otobanda ortalama 140_150 basarak bir sağa bir sola yalpalayarak gitme. sonra huysuz birierinin olaya müdahale etmesiyle tekrar yolcu koltuğuna geçme ve sana geliyorum aşkım şarkısının_ öyle bir şarkı varmı yoksa ben mi uydurdum bilmiyorum_ bitmesi,
bütün bunlar oldu ve bitti. ve ben şimdi çok sevgili kızımın çok sevgili odasında bilgisayarını kullanarak bunları yazmaya çalışıyorum, yada yazamıyorum.

5 Şubat 2008 Salı

"yine gülecek bi neden lazımm"

işsel durumlarımın artık hayatıma sıkıntı vermesinden sıkıldım. sıkılmaktanda öte bezdim. yıllarını verdiğin, herkeslerden çok çalışıp didindiğin, bir çok şeyi uğruna ihmal ettiğin şeyin; işimin, hayatımı çekilmez hale sokması beni içinden çıkılmaz ruh hallerine sokuyor açıkcası.
böyle düşünüyorken de yeniden birşeylere başlamak, kendini sıfırlamak ta korkutuyor beni. birisi içimdeki saati durdursa, sonra bir müddet dursa. sonra istediğim kadar geriye alsa. aslında bu husustada kızıyorum kendime, neden ileri değil de geri ki sanki. belki de telafi etmem gereken bir çok şey olduğuna inandığım içindir. ama artık onlar geçti-gitti be seviciğim. telafi etsen ne fayda. evet evet vazgeçelim ve ileriye alalım. şöyle kızımın okulunu bitirdiği kendi kendini kaytarabildiği zamanlara, tabi ben o vakit 40 lı yaşlarımda olacağım ama olsun.
offf ya offf.. ofladıkça oflayasım geliyor.
sertab erenerin şarkısı çalıyor beynimde;
"yeni bir iş, yeni bir aşk yine gülecek bir neden lazım".
bi de tabi bunlara sahip olmak için
"bunlar için bana şans lazım. ahhhhhhhh ahhhhhhh bunlar için bana şans lazımmm."

26 Ocak 2008 Cumartesi

fazla merak mı! yoksa .....


Bir gün yüksek bir yere çıkıp konuşmaya başladım. Doğumdan, yaşamdan, sevgiden, ölümden söz ettim.
Sevgi, sevmek sizin elinizdedir. Oysa öbürleri elinizde değildir, dedim..
Doğmamak, ölmemek sizin elinizde değildir, dedim.
Sevgisiz yaşamak yaşamamaktır dedim. Yaşamak, dedim, ilkin sevgi ile, sevmek ile başlar, doğumla, doğmakla değil.. Yaşam da sevgisizlikle biter dedim, ölümle, ölmekle değil..
Şimdi sizlere “seven ölmez” demiyorum.. Yaşamakla ölmek konularının kavramları arasında sizleri, kendinizi yeniden gözden geçirmeye çağırıyorum dedim, ve indim.
Dinleyiciler arasında büyük bir kavga çıktı. Üç kişi öldü. Sordum, soruşturdum. Ölenlerden biri “evet, seven ölmez” deyenmiş. Öbürü buna karşı: “hayır, seven de ölür” deyenmiş.
Ya üçüncü ölen? deye sordum.
O mu? dediler, anlattılar.
O, bunların ikisinin arasındaki tartışmanın sonucunu öğrenmek için bekleyenmiş

Ö.Asaf

24 Ocak 2008 Perşembe

nedir ki o?

dun geceden buyana onun ne olduğu konusunda bayaa kafa patlattım. bu zamana kadar onunla ilgili farkedemediğim ne var. uzun uzun düşündüm ve hala düşünmekteyim.
aşk nedir ?
bunun bizler tarafından yaratılmış bir kavram olduğu düşündüm ilk önce. ama sonra ya yaşattığı heyecan dedim kendi kendime. onu da biz mi yaratıyoruz. yok öyle değildir deyip bu fikirden vazgeçtim.
sonra vazgeçtiğim fikirdeki heyecana takıldım. aşk heyecan mıdır dedim. ama bu duygu çok geçiçidir. yaşarsın ve biter. aşk öyle değil dedim.
yaşanan bişey, yaşattığın birşey, heyecanlandığın, heyecanlandırdığın bişey. yani iki taraflı bi şey. peki böyle bir duygunun iki tarafa da aynı anda denk düşmesi yüzde kaç ihtimal. düşük. o zaman insanlar birbirlerini mi kandırıyorlar dedim.
aşk olduğunda ne istersin dedim.
*tutku
*şefkat
*huzur
*gülümsemek
*heyecan
*parıldamak
*
*
boşlukları siz doldurun
peki bunlardan bir tanesi olmazsa aşık olamazmısın dedim.
aşkla ilgili yanıtlayamadığım bir sürü soru var kafamda anlayacağın.
hani kendini akan suya bırakmak varya, o suyun senin tenine nasıl geleceğini bilmeden, seni ne kadar ve nereye kadar sürükleyeceğini bilmeden, nerde kuruduğunu, nerde denize döküldüğünü bilmeden kendini bırakmak, bumudur aşk.
sonra, sonrasını düşünmeyeceksin. akan suyla gittiği yere kadar gideceksin. sonra ne olacaksa olacak.
ben de bir akan sudayım dedim. tutkuları ve heyecanları ve şefkati ve huzuru yaşadığım bir suyun içindeyim. nereye kadar gideceğini bilmediğim ve bilmek istemediğim.

21 Ocak 2008 Pazartesi

uzaklar




artık göremiyeceğim kadar uzaktasın. istediğim zaman dokunamayacak kadar uzakta. uzakta olmak yakışıyordu sana. ama bu kadar uzağını hiç düşünmemiştim.

şimdi gözlerimi kapatıyorum. seni elimle çiziyorum. gözlerini, o kalın ve hiç yerinde durmayan atatürk kaşlarını, değişik kıvrımlı burnunu, kalın ve kalın dudaklarını hepsini hepsini ezbere biliyorum.

seni uzaklarda uzaklaştıramayacak benden.